11 Kasım 2007 Pazar

#04 - Inland Empire (2006)

Katil: David Lynch

Plan: David Lynch

Cinayet Mahalli: Hollywood

Öldürme Nedeni: Aşırı aktivasyon sonucu beyin patlaması?

David Lynch'in son yaratığı, Venedik Film Festivali'nde gösterilen en uzun deneysel film. Mulholland Drive'ın üstünden geçen 5 yıl boyunca Lynch takipçileri o kadar büyük bir merak ve beklenti ile dolmuştu ki, herhalde bu filmden başka hiçbir şey yetmezdi onlara. Tam tamına 180 dakikalık, katıksız bir linç filmi. Laura Dern'in oynadığı karakter üzerinden giden film, rüyalar, karakter değişimleri, anlamsızca araya giren sahneler, absürd diyaloglar ve tecavüze uğramış bir kurgudan ibaret. Lynch'in Mulholland Drive'da tüm kariyerini özetleyen bir film çektiğini söyleyenler, bu film için tam olarak ne diyebilirler bilmiyorum. Sonuçta bu film, Mulholland Drive ve Lost Highway ile birlikte girdiği yolun, gidilebilecek en uç noktası. (Bu lafımı bir sonraki filmini izlerken yerim umarım.) Nikki Grace isimli hali vakti yerinde, başarılı oyuncu, bir rolü kapmak istemiş ama alamamıştır. Evine gelen garip görünümlü komşusu ile muhabbet ederken, bu medyumvari kadının pek çok şeyi bildiğini, en azından deli saçması şeklinde dırdır konuşurken "ilginç" noktalara parmak bastığını görür. Bu noktadan sonra da filmin gerçeklikle bir alakası kalmıyor. Sanki muhabbet boyunca Nikki'nin aklına hatta bilinçaltına girip çıkan sonsuz sayıda sahne ile uğraşmak zorunda kalıyoruz. Bu sahneler genelde Nikki'nin oynamak istediği film ile ilgili bir takım esrarengiz hurafeler uydurması, ardından da oynadığı karakter ile yer değiştirip, zamanla çok daha fazla karakteri bölünmesi ile ilgili oluyor. Bazı sahnelerde Lynch, başkarakteri, pek çok kadını (elbetteki onun kafasındaki kadınlar bunlar) bir araya getirip onları konuşturarak anlatıyor. Araya neden koyduğunu bilemediğimiz bir takım sahneler ve diyaloglar sıkıştırmayı da unutmuyor. Tahminen Lynch bunları kendi sürreal hikaye anlatısında bir yere oturtabiliyor ama biz izleyiciler 3 saatlik maratonu takip ederken helak olup gidiyoruz. Bu sefer dijital kamerayı eline almış olmasının verdiği şevk ile yapmadığını bırakmıyor. Oyuncuların burnundan yaptığı çekimlerden, gece sokaklarda paldür küldür ilerlediğimiz sahneler kadar... Tabi yine de sonuç, görsel olarak mükemmel oluyor. Birkaç kez cinnet geçirme tehlikesi ile boğuşsak da, her seferinde bir kare veya cümle insanın zihninde yankılanmaya başlıyor. Sanırım Lynch, her ne kadar bir seri katil olsa da, insanları öldürmek istemeyecek kadar iyi niyetli bir insan. Daha çok onların kendi kendini öldürmesine neden oluyor. Çünkü belki de bir Lynch filmini izlerken, anlamlandırma çabasına girmeye gerek yok. Lynch bir şey anlatmak istiyor ise eğer, -böyle bir şey var mı yok mu, bir tek kendisi biliyor- bunu cümlelerle ya da olay dizisi ile değil de, akıp giden karelerin yarattığı duygu seli ile yapıyor. Korku filmi tadında sahneler, polisiye olaylar, araya giriveren şahane müzikal kısımlar... Elbette bütün bunlar "senaryo" denen meretin ne kadar gereksiz olduğunu bir kez daha düşünmemizi sağlıyor. Çünkü bir Lynch filminin konusunu bilmek demek, hiçbir şey bilmemek demek. Çünkü sinema görsel bir sanat ve Lynch sırtını edebiyata dayayarak kendini tatmin edemiyor. Patlayan beyinlerin sinema perdelerine sıçrayan parçalarını görmeyi seviyor. Buradan onu saygı ile selamlıyor ve bizi bir 5 yıl daha bekletmemesini şiddetle rica ediyorum. En azından araya sıkıştırdığı kısa filmleri erken bunamamıza yol açmaya devam etsin. Ya da bu film için çektiği onlarca saatlik görüntülerin filme girememiş kısımlarını yayınlasın. Ne yaparsa yapsın, biz hayatta kalanların, yan gelip yatmasına izin vermesin.

Hiç yorum yok: