10 Kasım 2007 Cumartesi

#03 - The Thing (1982)

Katil: John Carpenter

Plan: Bill Lancester

Suç Mahalli: Amerika (Antartika)

Öldürme Nedeni: Korkudan ölmek, intihar etmek, paranoyaklaşmanın ardından gelen akraba ve arkadaş katliamları. Seç beğen al.

Yapılmış en acayip re-make olduğunu söylesem, yalan söylemiş olmam herhalde. Mr. Carpenter'ın paranoya ve esrar üzerine kurduğu başyapıtı, öyle kolay yutulur cinsten bir şey değil. 1951'teki ilk versiyonu The Thing From Another World döneminin komünizm paranoyasını altmetinleştiren en başarılı korku filmlerinden biriydi. Göstermeden, tamamen ima ederek çok garip bir başarıya imza atıyordu. Carpenter ise, etrafa dağılan et parçalarını, sağda solda beliren "garip" insanları tek tek gösteriyor. Ama bu filmin etkisini düşürmek yerine, onu "yaratık" ile değil, paranoya ile korkmaya daha müsait yapıyor. Film Antartika'da araştırma yapmak üzere kurulmuş bir ABD üssünde başlıyor. Üs dediysek öyle teknolojik bir şeyler hayal etmeyin. Uçsuz bucaksız karların ortasında birkaç binadan oluşan, birkaç bilgisayar bulunan, genelde insanların "oturmak" ve "vakit geçirmek" dışına bir şey yapmadığı bir üs bu. Film ise Carpenter'ın kendi bestesi ile başlıyor ve buz gibi havada koşan bir "kurt" hayvanını takip ediyoruz. Bizimle beraber bir helikopter de bu küçük hayvanı takip ediyor ve sürekli kurşun sıkıp duruyor. Ta ki kurt, karakterlerimizin boş boş zaman geçirdiği, sıcak ve tatlı üssü bulana kadar. Helikopterden çıkan adamın köpeği öldürmekle ilgili obsesyonu bir yana, ufak da bir sorunu var: İngilizce konuşamıyor. Bu nedenle köpeği neden öldürmek istediğini anlatamıyor, bununla birlikte son bir deneme yaparak köpeği değil, ama kendini havaya uçuruyor. Bunun üzerine karakterlerimiz absürd olayın etkisini atmak üzere viskilerini yudumlamaya devam ediyorlar, sevgili kurtu da diğer kurt köpeklerinin olduğu kafese kapatıyorlar. Bu noktadan sonra film gördüğünüz en rezil durumdaki tuvaletten daha tiksinç, ama daha etkileyici bir hal alıyor. Köpeğin içinden çıkan şey, öyle bir şey ki, etkilediği yaratığı kendine dönüştürdüğü gibi, tekrar onun eski haline dönüyor. Yani dış kabuğu "o" iken, içinde pusuya yatarak ele geçireceği başka canlıları bekliyor. Bir saniye önce köpekken, hemen ardından garip uzantıları olan, antenli, yamuk bir kafaya sahip, vantuzlu bir yaratığa dönüşerek, etrafa yapışkan enfektif bir sıvı fışkırtabiliyor. Daha da korkuncu, yaratığın bir şekli olmadığı gibi bir sınırı da yok. Her şekilde, her yönde, her türde dönüşebilir ve büyüyebilir. Elbette bunun ekip içerisinde farkedilmesi ile herkesi inanılmaz bir paranoya yumağı sarıyor. Bu 10 küsür kişiden biri veya birkaçı "şey" ama bunu anlamanın tek yolu, bu kişiyi ateş ile test etmek. Çünkü bu "şey" ateşi kesinlikle sevmiyor ve de bu şey için geceleri -50 derece olan Antartika'da hayatını sürdürebileceği en ideal yer insan vücudunun içi. Tabi olayların gelişimi sırasında yaşadığınız dumuru atlattığınız ikinci yarıda karakterle birlikte inanılmaz kriz verici bir takım paranoyalara yakalanıyorsunuz. Çünkü herkes şüpheli gibi, herkes birbirinden şüpheleniyor ve bu "şey"lerin 1'den fazla olması ihtimali de olaya tuz biber ekiyor. Filmin son sahnesine kadar da bu durum devam ediyor. Sonunda tüm ümidimizi bir "test"e bağlıyoruz. Parmaklardan damlayan kanlara batırılan kızgın tele bakarken, bir kez daha ummadığımız yönden yiyoruz yumruğu. Carpenter sürekli, sürekli, sürekli olabilecek en delirtici gerilimi ve korkunç görüntüleri yakalamayı başarıyor. Hatta artık buna uyum sağladığımız filmin sonlarında bile bizimle oynamaya devam ediyor. Tahminen yapılmış en korkunç filmi yapıyor ve bittikten sonra bir süre etkisini kaybetmiyor. Çünkü en "bö!" film olmaktan uzak, tamamen insanların bir arada sıkışıp kaldıkları ve güven ile iktidar denen olguların başka diyarlarda kaldığı bir hikayeyi anlatıyor. 60 yaş üstü kalp hastaları ve 15 yaş altı çocuklar için ölümcül olabilecek, aradaki kitle için ise insanı katil etme potansiyeline sahip bir "şey" bu.

1 yorum:

oinone dedi ki...

kabus.. kabus..