8 Kasım 2007 Perşembe

#01 - Hotaru No Haka (1988)

Katil: Isao Takahata

Plan: Akiyuki Nosaka'nın romanından Isao Takahata

Suç Mahalli: Japonya

Öldürme Nedenleri: Kurbanlar genelde filmin ardından gözyaşı bezlerinin kanserleşmesi nedeni ile ölüyor. Bir kısmının da veremden ya da günlerce yemek yiyememe sonucunda açlıktan öldüğü bildirilmiştir.

Takahata-kun'un belki de ikinci dünya savaşı ile ilgili yapılmış filmler arasında en acılı, en korkunç, en dehşet verici, en çarpıcı filmi yapmış olması ve üstelik bunu rengarenk bir animenin içine sığdırmış olması akıl almaz bir durum. Genellikle Grave Of The Fireflies adı ile bilinen bu yapıt, Japonya'da bir tren istasyonunda, açlıktan ölmek üzere olan bir sürü dilenci görünümlü çocuğun arasında başlıyor. Daha ilk cümleden bıçağını hazırlıyor üstelik: "21 eylül 1945, öldüğüm gün..." Bunu sonradan filmin ana karakteri olacak Seita'dan duyuyoruz. "Başımıza geleceklerden az çok haberdar olduk en azından" diyorsanız yanılıyorsunuz. Film akabinde başa dönüyor, ve olayları sırası ile yer yer duygu sömürüsüne varan bir çıplaklıkla izliyoruz. Evlerinin bombalanmasının ardından ortada kalan iki sevimli çocuğun babası deniz subayıdır ve çıktığı yolculuktan dönmemiştir. Anneleri ise bombalama sırasında yanmıştır, gerçi biz onun kurtlanmış cesedi ile de hemencecik karşılaşırız. Ardından küçük sevimli kız kardeşine bakmak zorunda kalacak olan Seita'nın çaresizlikle kıvranmasını yaklaşık bir 70 dakika boyunca izleriz. Daha ilk dakikada duygularınızı eline geçiren film, son sahneye kadar onları bir güzel sarsıyor, tırmalıyor, tuz döküp yakıyor. Filmi duygu sömürüsü yapmakla eleştirecek değilim, hemen hemen her açıdan çok güzel bir film bu. Senaryosunda çocuksu saflık ile buz gibi havanın karışımı, başroldeki çocukların harika seslendirmeleri, Takahata-kun'un dönemine göre başarılı çizimleri hiçbir şekilde teknik konularda sesinizi çıkarmamanızı sağlıyor. Elbette bu bir savaş, ve elbette pek çok çocuk öldü, bunu izlerken "ne de olsa gerçek değil, kendimi kaptırmamalıyım" diye düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Bu çünkü döneminin Japonyasını olabildiğince gerçekçi bir şekilde anlatıyor. Hem bu kadar güzel, hem bu kadar katlanılmaz olmayı nasıl başarıyor bilmiyorum. Size, eğer daha 30. dakikasında ağlamaya başlamadıysanız, büyük bir sabır sınavı sunuyor. Başkarakterlerimizin kıtlık zamanı hayatta kalmak için sığındıkları halalarının evinde ezilmelerine, ardından gurur yapıp nehir kıyısında bir barınakta yaşamalarına, küçük sevimli Setsuko'nun açlıktan hasta olup derisinin pul pul dökülmesine, hırsızlık yaparak yemek bulmaya çalışmalarına, hatta zamanla sınırları zorlayan bir inorganik besin ziyafetine kadar yer yer duygusal anlamda yer yer de ruhsal anlamda sabır göstermeniz gereken pek çok temaya yer veriyor. Hele son 10 dakikasına katlanmak inanılmaz zor. Bittiği an bir daha izlemek istemeyeceğiniz, belki de hafızanızdan silmek isteyeceğiniz türden bir hikaye bu. IMDB'de bu filmi izledikten sonra psikologa gitmek zorunda kaldığını bildirenler olmuş. Şahsen yediğim pilavın birkaç gün boğazımı dizildiğini hatırlarım. Ardından da 55 yaş altına bu filmin yasaklanması gerektiğini düşünmüştüm. (55 yaş üstündekilerin de çizgi film gözü ile bakıp izlemeyeceklerini hesaplayarak.) Kendini duygusuz, soğukkanlı, "gözü dolmaz" olarak nitelendiren insanlar, gözyaşı kanallarında iltihap olup olmadığını denemek için izleyebilir. Tabi öncesinde sağlık sigortası yaptırmakta fayda var!

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Yerinde bir değerlendirme... İlk sırayı hak ettiği kesin. Bir de ABD bayraklı uçakların gösterilmesi daha da güzelleştiriyor yapımı. Çocuk değilim, çizgifilm izlemem diyen izlemesin, haddi değil onların.

JE Androcoen dedi ki...

aslında bu sıralı bir liste değil. sadece numaralı diyelim ama sıralı olsaydı da ilk 10a girme ihtimali yüksek olurdu :)